82 Atina 83 Selanik

Mert Can Yıldız

Doğu Akdeniz’de bir haftayı geride bırakıyoruz ve geri dönüp baktığımızda konuşulacak konularımızın biriktiğini görüyorum. Olayları yorumlamadan önce memnuniyet duyduğum ama aynı zamanda da çekincelerimin olduğu bir konuya değinmek isterim.

Biliyorsunuz ki Mavi Vatan kavramı birkaç senedir duyulan bilinen bir kavramdı. Bu kavram özünde üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke vatandaşı için adı soyadı gibi bilinmesi gereken bir şeydi ancak çok azımız bu konuda bir şeyler biliyorduk diye tahmin ediyorum. Sosyal medya bu makûs talihi değiştirecek adımını attı, kavram ülke gündeminde ilk sıraya oturdu ve çoğu insan en azından ne acaba bu Mavi Vatan diye arama motorlarına sordu, umalım ki herkes bu felsefeyi okumuş sahiplenmiş olsun.

Sosyal medyada bu kavramın yükselmesi, bilinir hale gelmesi çok iyi ama şöyle bir gerçek var ki, iktidar trolleri sırf Kemalist bir felsefe ürünü diye geçmiş senelerde kulak vermedikleri bu kavrama çok sarıldılar. Şimdi haklı olarak sorun bunun neresi kötü ne güzel anlamışlar, sarılmışlar diye. Bu paralı troller sadece kavramın kendisine sarılmışlar, bu felsefenin kendisi hiç umurlarında değil, aynı zamanda bu felsefe üzerinden iktidar partisine bir destek rüzgârı yaratıyorlar. Öyle aşkla yapıyorlar ki bunu, zannedersiniz bu felsefeyi oluşturan insanları geçmişte kumpas davalarıyla parmaklıklar arkasına yollayan bu iktidar değilmiş gibi.

İkinci tehlikeli gördüğüm diğer noktayı hemen belirteyim sizlere. Bu arkadaşların Mavi Vatan sınırlarının uluslararası hukuk kurallarına göre çizildiğinden çok haberi yok gibi, bunun yanı sıra bir cihat anlayışının sonucu görüyorlar kavramı, bıraksanız 82 Atina 83 Selanik olacak. Mavi Vatan sınırları içinde kalan bölge hukuk kurallarına göre zaten bizim hakkımız. Bunu farklı bir anlayışla eşleyip fantastik hayallere kapılmanın ve bu kavramı kirletmenin anlamı yoktur.

Olaylara geri dönecek olursak eğer tam anlamıyla fırtınalı bir hafta oldu. İlk sürtüşme yaşandı, Yunan kuvvetleri sürekli teyakkuz haline gelip bir şey yapmadılar(her zaman olduğu gibi). Öncelikle Yunanistan tarafından başlayalım ve devamında bizi konuşalım.

Yunanistan tarihi boyunca asla haklı bir davası sonucu toprak kazanabilmiş bir ülke değil. Politikaları genellikle leş kargalarının politikaları ile aynı düzeyde. Aslan ve diğer yırtıcı hayvanlar avdan payını alırlar, leş kargaları ise kalanla yoluna devam eder. Yunanistan’da aynen böyle bir politika izliyor. Hali hazırda kurulu devletini emperyalist güçlerin masa başı zaferlerine borçlu ve bu emperyalist güçler zaten bu toprakları Yunanistan’ı maşa olarak daha rahat kullanırız diye verdiler, tabi bu da onların işine geldi.

Güncel alana gelecek olursak eğer, adacıklarını ana karasıyla eş tutup Doğu Akdeniz’de hukuksuz bir MEB ilan etti ve ülkemizin bu bölgede ki egemenlik haklarını hiçe saydı. Silahsızlandırma koşulu olan adaları silahlandırdı ve bize ait adaları işgal etti. Biz buna karşılık olarak Libya ile deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması ve bazı sözde Yunan bölgelerinde araştırma yapmak için Navtex ilan ettik.

İlan edilen bölgede araştırma yapması için Oruç gemisi görevlendirildi ve çalışmalar başlatıldı. Yunan kaynaklardan Oruç gemisine kendi topraklarında olduğunu bölgeden ayrılması gerektiği bildirimleri yapıldı ama ülkemiz buna kulak asmadı. İlerleyen zamanda iki ülke karşı karşıya geldi, çatışma an meselesi söylentileri yayıldı ama Almanya Başbakanı Merkel araya girip Oruç gemisinin faaliyetlerini kısa süreli durduracak onayı Cumhurbaşkanından aldı. Tam bu noktada sular duruldu derken Yunanistan ile Mısır sınırlandırma anlaşması yaptığını duyurdu. Bu anlaşmayı Yunanistan’dan önce biz yapmalıydık ancak iktidarın Orta Doğu’da uyguladığı ihvancı politika maalesef bizim ülke çıkarlarımızın dahi önüne geçti. Ülkemiz bu anlaşmayı ne kadar hükümsüz bulsa bile, Yunanistan kendi çıkarları adına doğru bir iş yaptı. Burada belirtmek isterim ki, ülkemizin hala bir MEB ilanı dahi yok. Böyle bir felsefeyi hayata geçirmek isteyen bir ülkenin bu ilanı çoktan yapmış olması gerekirdi. Çevremizde bulunan ve karşılıklı kıyılarımız olan Suriye, İsrail, Mısır gibi ülkelerle ideoloji gözetmeksizin sınırlandırma anlaşması yapmalıydı. Büyük hedefler için ayağı yere basan küçük tavizleri vermemiz gerekiyorken bunların hiçbirinin yapılaması ayağımıza sıkmak değil de nedir?

Daha geçtiğimiz günlerde TCG Kemalreis’in müdahalesiyle limana çekilen alüminyum folyo yapımı Yunan gemisinin haline güldük, sahada ne kadar güçlü olduğumuzun sinyallerini verdik ancak sahada iyi olduğumuz gerçeğini masaya da aktarmamız gerekiyor. Ayrıca belirtmeliyim ki Yunanistan emperyal güçler olmadan kılını bile kıpırdatamıyor. Özellikle Doğu Akdeniz gibi enerji kaynakları bakımından zengin olan bir bölge için böyle bir rakibimiz olması çok avantajlı bir durum. Bu kadar avantajı bir araya getiren bir ülke Doğu Akdeniz ve Ege’de ki haklarına sahip çıkacak politikayı üretmelidir.

 Doğu Akdeniz 15-20 yıl sonrasının Orta Doğusudur, her an birileri barış getirmek isteyebilir…

Mert Can Yıldız