BİLEK GÜREŞİ

Mert Can Yıldız

Ülkemiz jeopolitik konumu itibariyle gerçekten çok önemli bir bölgede yer alıyor. Şimdi klasik ilkokul bilgilerimizi tazeleyecek olursak eğer ülkemizi önemli hale getiren temel bazı unsurlar şöyleydi:

  • Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlar.
  • Avrupa, Asya ve Afrika’nın en yakın olduğu yerdedir.
  • Üç tarafı denizlerle çevrilidir.
  • Dünya ekonomik gücünün geçişine elverişlidir ve yeni enerji kaynaklarına yakındır.
  • Kıtalar içinde yer almasına rağmen boğazlara ve açık denizlere sahiptir.

Bu saydığımız nedenlerden bazıları, şu aralar ülkemizi ve bazı ülkeleri coğrafyamızda bir takım hareketlenmelere itecek duruma getirdi. Bu bölgede bizim ve komşu ülkeler için zorunluluk iken, büyük güçler içinde bir anda zorunluluk haline geldi. Zorunluluğun adı her zamanki gibi enerji kaynakları. Bu enerji kaynaklarının olduğu alan bu sefer birazcık farklı. Şimdi ki merkez üssümüz Doğu Akdeniz. Düşünüm bu sayısında Doğu Akdeniz’de ki bilek güreşinden de söz edecek. Öncelikle Doğu Akdeniz hakkında coğrafi tanımlama yaparak başlayalım ve öyle devam edelim.

Doğu Akdeniz; İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus kıyıları ilke çevrilidir. [1] Çevresi bu kadar fazla ülke ile sınırlı olan bir bölge olmasının yanı sıra coğrafi olarak da çok mühim bir noktada kalıyor. Sadece bugün değil geçmişe bakacak olursak eğer, Doğu Roma İmparatorluğunun da ağırlık merkezi konumundaydı. Öyle ki Antik Roma’da Doğu Akdeniz için “Bizim Deniz” anlamına gelen, Latince “ Mare Nostrum” ifadesi kullanılırdı.[2] 15. Yüzyılda ise Osmanlı Devletide, denizlerin öneminin kavraması ve o dönemde donanma başında olan Barbaros Hayrettin Paşa’nın “ Denizlere hâkim olan cihana hâkim olur” felsefesiyle hareket edilerek Akdeniz’i Osmanlı gölü haline getirmeye çalışmıştı.[3]

Günümüzde ise Doğu Akdeniz; Sicilya, Malta adalarına, Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birleştiren Süveyş Kanalına sahip olması ve dünya petrolünün yarıdan fazlasını topraklarında bulunduran Ortadoğu ve komşu bölgelerini kontrol altında tutması nedeniyle hem bölge devletlerinin, hem de diğerlerinin ilgisini çekmektedir.[4]

Doğu Akdeniz’in bu önemli jeopolitik konumunun en kilit noktası ise hiç şüphesiz Kıbrıs adasıdır. Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de bir şeyler planlamak isteyen biri için mükemmel bir üs konumundadır. Ada, bütün Ortadoğu ülkelerini elinde bulunduran “sabit bir uçak gemisi gibidir.[5] Ortadoğu’da etkin bir güç olmak isterseniz hâkimiyet altında bulundurmanız ya da buralardan çıkarınız olması gereken bir üçgen vardır. İskenderun – Basra – Süveyş üçgeni ve Kıbrıs adasının önemi arttıran faktörde burada. Kıbrıs adası bu üçgende bulunan İskenderun ve Süveyş’i kontrol altına almak için de muazzam bir konumda yer alıyor. Üçgenin iki köşesine hâkim olan biri için son köşe hakkında tasarrufta bulunmak uzak bir hayal olmaktan çıkacaktır. Kıbrıs adası şimdilerde İskenderun ve Süveyş’ten öte yeni bir şeyleri kontrol etmek için önem kazandı: Doğu Akdeniz’de ki doğalgaz yataklarını.

Doğu Akdeniz’de ki doğalgaz yataklarının duyurusunu ilk yapan ABD Jeolojik Araştırma Merkezi 8 Nisan 2010 tarihinde yayımladığı bir raporda, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzası’nda 3,45 triyon metreküp doğalgaz ve 1.7 milyar varil petrol bulunduğu tahmin edildiği yer almaktadır. Bu tahmin dünyanın en büyük doğalgaz yataklarından birinin Doğu Akdeniz’de olduğuna işaret etmektedir.[6] Aynı merkez tarafından Nil Delta Havzası’nda 1.8 milyar petrol, 6.3 trilyon metreküp doğalgaz, 6 milyar varil sıvı doğalgaz rezervi olduğu tahmin edildiği, Kıbrıs Adası’nın çevresinde ise 8 milyar dolarlık petrol rezervinin olduğu ve bunun değerinin yaklaşık 400 milyar dolar olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca “Herodot” olarak bilinen Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda biri 1.5 diğeri 2 trilyon metreküp olmak üzere toplam 3.5 trilyon metreküplük doğalgaz olduğu tahmin edilmektedir.

[7]

Burada açıklanan rakamlara bakacak olursak eğer, bu rezervlerin Türkiye’nin yaklaşık 572, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayabileceği belirtilmektedir. Bu bilgiler ışığında dünyanın yeni çekim merkezinin de Doğu Akdeniz olacağı aşikârdır. Türkiye bu noktada ne yapmalı, bu pastada payını nasıl en yukarıya çıkarmalı vs. gibi soruların birden fazla cevabı var. Aralarından en önemlisi ise Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanında bulunmasıdır. Yazının bu bölümünü bu kavramı, Türkiye’nin atması gereken adımları ve bölgedeki son durumu inceleyeceğiz.

MEB Kavramı Ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz Macerası

Genel olarak MEB, bir ülkenin karasularının ölçülmeye başladığı esas hatlardan itibaren denize/okyanusa doğru 200 deniz mili (370 km.) kadar uzanır. Bu kuralın istisnası ise, ülkelerin MEB’leri örtüştüğü / birbiri ile çakıştığı zamanlarda, diğer bir deyişle ülkenin karasularının ölçülmeye başladığı esas hatlardan itibaren diğer ülkeye ait deniz sınırına ulaşıncaya kadar 400 deniz mili (740 km) mesafe bulunmadığındadır. Böyle bir durum meydana geldiğinde ise, MEB devletlerin deniz sınırı tasvir edilerek belirlenir. Genellikle bu gibi durumlarda MEB, en yakın devletin varsayılan sınırları ile örtüştüğü alandır.[8]

Türkiye’nin henüz bir MEB ilanı yok, bu konuda çeşitli çalışmalar var ama bu konuda yeni bir felsefe yakalanmış durumda. Bu felsefenin adı Mavi Vatan’dır.

[9]

Mavi Vatan kavramından biraz bahsedip konuya hemen geri dönelim. Mavi Vatan kavramının isim babası Amiral Cem Gürdeniz’dir. Balyoz kumpasından hüküm giymiş Gürdeniz kavramı ilk defa, 14 Haziran 2006 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığında düzenlenen Karadeniz ve Deniz Güvenliği sempozyumunda kullanmıştır.  Kendisi Mavi Vatan yazıları adlı kitabında kavramı şöyle açıklıyor: Canlı ve cansız kaynaklarıyla çevrelediğimiz Karadeniz, Akdeniz ve Ege’deki deniz yetki alanlarımızı (karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge) kapsayan vatanın adıydı. Bu vatanın sathı, su kütlesi, dibi ve dibinin altındaki kara kütlesi bizimdi. Bu vatanının büyüklüğü kara ülkemizin yarısına eşitti.[10]

Doğu Akdeniz ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımız için bu harita ve felsefe bizim için gerçekten çok önemli. Bu kavramın komşumuz(!) Yunanistan’ı, yavrusu GKRY’yi ve bölgede kendinden başka büyük güç istemeyen demokrasi sevdalısı emperyalist güçleri de kızdırdığı çok açık. Haritanın gerçekleşmesi demek yeni bir büyük güç demek. Her zaman olduğu gibi Ege ve Akdeniz’de bir sorunumuz olduğu zaman karşımıza, hala kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan Yunanistan ve GKRY adası devleti çıkıyor. Tabi ki böyle bir enerji kaynağının olduğu yerde emperyalist güçlerinde bazı girişimleri ve rol alma durumu olmaya başladı. Şimdi Doğu Akdeniz’de onlar nasıl hareketlenmelerde bulunuyor inceleyelim.

İngiltere: Kıbrıs adasında biri Limasol diğeri Larnaka’da olmak üzere olmak üzere aynı zamanda İngiltere toprağı sayılan “ Ağratur ve Dikelya” üslerine egemendir. Bu üsler yoluyla Ortadoğu ve Akdeniz’de Güney Kıbrıs yönetiminin sözde MEB’inden yararlanmak isteyecektir.

ABD: ABD’nin en büyük petrol şirketlerinden biri olan Exxon Mobil’in 2019 yılının Şubat ayında, GKRY’nin sözde ruhsat sahalarının 10 numaralı parselinde 142 ile 227 milyar metreküp arasında değişen miktarda doğalgaz yatağı keşfettiği ve rezervin son 3 yılın dünya çapındaki en büyük keşfi olduğu açıklamasında bulunması.

Rusya: 7 Haziran 2013 tarihinde başkan Putin Akdeniz bölgesini Rusya’nın 1. Derece ulusal çıkar alanı ilan etti. 26 Aralık 2017 tarihinde savunma bakanı Şoygu, Rusya’nın Suriye’de Tartus ve Hmeynim askeri üssünde kalıcı varlığına yönelik çalışmalar başlattığını açıkladı. Ayrıca Rusya’nın Mısır’da askeri üs elde etmek için girişimlerinin olduğu da biliniyor.

Fransa: Hukuka aykırı şekilde 1 Mart 2007’de GKRY ile Baf kentinde bulunan Andreas Papandreu Hava Üssü kullanımını da içeren askeri iş birliği antlaşması içeren askeri iş birliği antlaşması imzaladı. 15 Mayıs 2019 GKRY ve Fransa savunma bakanları Fransa’nın, Evongales Florakis deniz üssünden faydalanması konusunda anlaşma yaptıklarını ilan etti.

Yukarıda adı geçen devletler bu uygulamalarda bulunurken Türkiye ne yaptı? Ülkemiz bu alanda söz hakkı sahibi olduğunu 2 girişim ile gösterdi. Bunlar Akdeniz Kalkanı Harekâtı ve Libya ile imzalanan mutabakattır. Sırasıyla bunları da inceleyelim.

Akdeniz Kalkanı Harekâtı

Akdeniz Kalkanı Harekâtı, Akdeniz Kalkanı Harekâtı Doğu Akdeniz’de; Türk deniz yetki alanlarında denizde durumsal farkındalığa sahip olmak, deniz güvenliğine katkı sağlamak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin deniz yetki alanlarındaki hak ve menfaatlerini korumak maksadıyla Aksaz, Mersin, İskenderun ve Gazimagosa limanlarına istinaden 2 Görev Birliği tarafından 01 Nisan 2006 tarihinden itibaren Akdeniz Kalkanı Harekâtı icra edilmektedir.

 Harekât, deniz karakol uçakları ve helikopterler tarafından icra edilen uçuş görevleri ile desteklenmektedir. Akdeniz Kalkanı Harekâtına iştirak eden tüm unsurlar ve destek sağlayan deniz karakol uçakları tarafından aynı zamanda NATO’nun Etkin Çaba Harekâtı desteklenmektedir.

 AKH kapsamında; Doğu Akdeniz’de Türkiye adına faaliyet icra eden Araştırma Gemilerine koruma ve destek sağlanmakta, Deniz Yetki Alanlarımızda diğer ülkeler adına izinsiz araştırma faaliyetlerinde bulunan araştırma gemileri ikaz edilmekte, Araştırma gemilerinin Türk makamlarından izin almaksızın araştırma faaliyetlerine devam etmeleri engellenmekte,

Harekâta iştirak eden yüzer unsurlar ve bölgede bulunan Otomatik Tanımlama Sistemi (OTS) imkân ve kabiliyetine sahip mevcut sahil radarları tarafından ticari gemilerin tespit ve teşhisi yapılmakta,

Teşhis edilen temaslardan “dikkati çeken gemi” ve “bilgi toplanması istenen gemi” kategorisinde olanların limanlarımıza girmeleri halinde, söz konusu gemilerin arama ve kontrollerinin yaptırılması sağlanmaktadır.

  İcra edilmekte olan Akdeniz Kalkanı Harekâtı; özellikle BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN Petrol Boru Hattının Temmuz 2006 ayından itibaren faaliyete geçmesinden sonra dünya deniz ticaretinin önemli odak noktalarından biri haline gelen Doğu Akdeniz’deki deniz ulaştırma hatlarının korunması ve enerji güvenliğinin sağlanması, bölgedeki muhtemel risk ve tehdit unsurlarına ve yasa dışı faaliyetlere karşı caydırıcılık sağlanması açısından önem arz etmektedir.

 NATO’nun Ekim 2006 ayındaki RİGA Zirvesi sonunda yayımlanan bildiride, “Enerji Güvenliğinin Sağlanmasının Önemini ve bu konudaki Milli ve Uluslararası Girişimlerin Desteklenmesini Vurgulayan“ ifadenin yer alması, Türkiye’nin Akdeniz Kalkanı Harekâtını başlatarak “Enerji Hatlarının Güvenliğinin Sağlanması” konusundaki öngörüsünü teyit eder niteliktedir. 2011 yılında başlayan Arap Baharı sonrasında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmeler Doğu Akdeniz’de deniz güvenliğinin önemini daha da artırmıştır. Türk Deniz Kuvvetleri AKH ile deniz güvenliğine yönelik önemli bir katkı sağlamaktadır.[11]

Libya Mutabakatı

Türkiye’nin 27 Kasım 2019 tarihinde Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat, Doğu Akdeniz jeopolitiğini köklü bir şekilde değiştirebilecek bir hamle olarak gündeme geldi. Hem BM hem de Türkiye tarafından tanınan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında imzalanan yetki alanı belirleme mutabakatı öncesinde bölgenin durumunun özetlenmesi, bu mutabakatın bölgedeki tüm dengeleri değiştirecek bir niteliğe sahip olduğunun anlaşılması için önemlidir.

Bu mutabakatla Yunanistan, Mısır, GKRY ve İsrail’in Türkiye aleyhine Libya ile bir yetki sınırlandırma anlaşması yapmasının da önüne geçilmiş oldu. Mutabakatın olası etkilerinden bir diğeri ise Yunanistan’ın GKRY, İsrail ve Mısır gibi Doğu Akdeniz ülkeleriyle yapmayı planladığı ve belki de yapabilmek için fırsat kolladığı deniz yetki sınırlandırma anlaşmalarının önüne geçmesi oldu.[12]

Bu iki önemli başlığı da tartıştıktan sonra Doğu Akdeniz’de GKRY’nin haksız MEB ilanı ve İlan ettikleri MEB’in hukuka uygunluğunu tartışalım.

GKRY’nin İlan Ettiği Münhasır Ekonomik Bölge

GKRY, 2 Nisan 2004 tarihinde Resmi Gazetesinde yayımlanarak yürürlüğe giren kanunlarla 24 deniz mili genişliğinde “ Bitişik Bölge” ve 200 deniz mili genişliğinde MEB ilan etmiş ve Birleşmiş Milletlere deklare etmiştir. Rum yönetimi durmamış bu hukuksuz hamlesi yetmediği gibi hemen üzerine deniz yetki sınırlandırması sözleşmesi imzalamıştır. Bu süreçte Rum yönetimi, 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2017 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır.

[13]

Her şeyden önce bir ülke eğer MEB bildiriminde bulunmak istiyorsa, ana kara olması gerekmektedir. Adalara ne kadar etki verileceğini; coğrafi denge ve nüfus, konum ve büyüklük gibi özellikler belirlemektedir. Adaların kıta sahanlığı olsa da, bu durum onlara ana kara ülkeleri ile aynı statüyü vermeyecektir. Rum yönetimi ekonomik bölge ilanının yanı sıra, deniz yetki sınırlandırması antlaşmaları yapmış ve elini güçlendirmeye çalışmıştır.

Deniz yetki sınırlandırması anlaşmaları yapılırken gözetilmesi gereken bazı prensipler vardır. Bunlar; Hakkaniyet, Eşit Uzaklık, Oransallık, Coğrafyanın Üstünlüğü, Kapatmama ve Diğer özel ve beşeri koşullardır. Bu prensiplerden yargı kararlarında ön plana “coğrafyanın üstünlüğü ve kapatmama” ön plana çıkar. Coğrafyanın üstünlüğü ile birlikte değerlendirilen kapatmama prensibi; Bir ana kara ile bu ana karanın karşısında bulunan bir adanın, deniz yetki alanlarının sınırlandırmasında birbirleriyle eşit etkiye sahip olamayacağının ifadesidir.

GKRY burada tek başına değil, Yunanistan ile beraber hareket ediyor. Yunanlılarda MEB ilanında bulundular ve tabi ki onlarında bulunduğu MEB’de hukuksuzluklar var. Özellikle ülkemizi bölgede resmen hiçe sayarak çizdikleri gülünç haritalar ile hayal güçlerini birleştirip bir MEB ilanında bulundular. [14]

 Burada daha öncede bahsettiğimiz gibi Yunanistan kendi bölgesinde adaları dâhil eden bir harita tasarlamış ama o adalardan; Kerpe, Rodos, Koşot ve Meis adalarının Türkiye ve Yunanistan ana karaları arasındaki ortay hattın “ters tarafında” yer almalarından dolayı Doğu Akdeniz’de MEB sahibi olması mümkün değildir. [15] Yunanistan ve GKRY’nin ilan ettiği MEB’lere karşı ülkemiz sessiz kalmamış gerekli mercilere bildirilerde bulunmuşlardır. Şöylede bir gerçek var ki, iki ülkenin bölgede ki hareketlerini takip eden ülkemizin hala bir münhasır ekonomik bölge ilan etmemiş olması çok büyük bir eksikliktir. GKRY- Yunanistan ikilisi çoktan bölgedeki enerji rezerv alanlar için ihaleye çıkmış ve alan şirketlerde çalışmaları başlatmak için hazırlıklarını arttırmışlardır. [16]Libya ile yapılan mutabakat ile büyük bir darbe indirilmiş olsa da, Mavi Vatan idealinin zarar görmemesi için ülkemizin acilen bir Münhasır Ekonomik Bölge ilanında bulunması şiddetle gerekmektedir. Eğer ülkemiz bu ilanda bulunmaz ve yapılmak istenenin önüne geçemez ise hakkımız olan 189.000 km² alan maalesef 41.000 km² düşecektir.[17] Türkiye Cumhuriyeti bu hakkını sonuna kadar muhafaza etmek durumundadır.


[1] Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi Ve Türkiye, 1.b., İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020, s.17

[2] Metin Erksan, Mare Nostrum Bizim Deniz, Yunan Sorunu, Adıyaman: Hil Yayınları, 1999, s.24

[3] Ali Kurumahmut, Ege’de Temel Sorun Egemenliği Tartışmalı Adalar, İstanbul: 1998, s.35

[4] Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi Ve Türkiye, 1.b., İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020, s.19

[5] Altemur Kılıç, “1571 Yılındaki Fetihten Günümüze Kıbrıs Gerçeği” , 20.02.2011, Erişim Tarihi: 23.03.2020, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/1571-yilindaki-fetihten-gunumuze-kibris-gercegi-17064yy.htm

[6] Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi Ve Türkiye, 1.b., İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020, s.11-12

[7] Umut Gedikli, Önder Çağlayan, ENERJİ ALANINDA BİR REKABET SAHASI OLARAK DOĞU AKDENİZ’İN ÖNEMİ, Karabük, KÜİİBF,2017

[8]https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCnhas%C4%B1r_ekonomik_b%C3%B6lge Erişim Tarihi: 24.03.2020

[9] https://medium.com/@bl6jmlgzkmxh/mavi-vatan-7f691bb70dbf, Erişim Tarihi: 24.03.2020

[10] Cem Gürdeniz, Mavi Vatan Yazıları, 1. b., İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017, s.35

[11] Deniz kuvvetleri Komutanlığı, Akdeniz Kalkanı Harekatı, 2015, https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?dil=1&icerik_id=28, Erişim Tarihi: (25.03.2020)

[12] Anadolu Ajansı, Türkiye-Libya anlaşması: Doğu Akdeniz’de jeopolitik denklem değişiyor, 2019, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/turkiye-libya-anlasmasi-dogu-akdeniz-de-jeopolitik-denklem-degisiyor

[13] https://www.virahaber.com/dogu-akdenizde-turkiyesiz-paylasim-mumkun-mu-54306h.html, Erişim T, (26.3.2020)

[14] http://cemal-aslan.blogspot.com/2019/01/rum-yunan-ikilisinin-dogu-akdenizde_8.html (26.03.2020)

[15] Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi Ve Türkiye, 1.b., İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020, s.62

[16] Cihat Yaycı, Sorular ve Cevaplar İle MEB Kavramı, 3b., İstanbul: Deniz Basımevi, 2019, s.59

[17] Cihat Yaycı, Sorular ve Cevaplar İle MEB Kavramı, 3b., İstanbul: Deniz Basımevi, 2019, s.63

Mert Can Yıldız