Endoktrine Hayat

“Özgürce düşünmek, özgürce davranmak, araştırmacının görevi değil, temel niteliğidir.”

Öncelikle kavram karmaşasını aşmak için biraz düşünelim. Nedir endoktrinasyon? Tıptaki bir uzmanlık alanı mı? Değil sanırım, endokrin ile karıştırmayalım. Kolaylaştıralım ve parçalara ayıralım. İçerisindeki anlamlı gelen tek kelime “doktrin” öyle değil mi? “Belirli bir konu ya da inanç sistemine ilişkin kabul, ilke ve kurallar bütünü.” diyor Özgür -şu an kafeste- Sözlük. Tanımı okumaya devam edersek gerçeklerle değil doğrularla ilgilenir tümcesi karşımıza çıkıyor. Gerçek ve doğrunun ayrımını sizlere bırakarak devam ediyorum. Ana kelimemize dönecek olursak endoktrinasyon: Belirli kişi yahut grubun; düşünce, öğreti ve davranış kalıplarını-kısaca kültür- empoze etmesi, bunu yaparken eleştiri ve tartışma kabul etmeden gerçekleri manipüle ederek yalnız tek doğrunun kendi kalıpları olduğunu vurgulamasıdır. Amacı çoğu zaman belirlenmiş ideolojik amaçların izinde gitmeye zorlamaktır-halk dilinde beyin yıkamak,dayatmak-. Burada kısaca “Politik Endoktrinasyon” teriminin hayatımızdaki rolünü tartışacağız sorular bende cevaplar sizde…

“Politik endoktrinasyon, belirli bir rejimi akılcılaştırmayı ve meşru göstermeyi amaçlayan özgül bir ideolojiyi açıklama türüdür. Dünyada mevcut olan tüm eğitim sistemleri şu ya da bu ölçüde politik endoktrinasyona dayanır.” Türkiye’de cumhuriyet ve demokratikleşme hareketlerinde politik endoktrinasyon tam olarak başarıya ulaşamamış olsa dahi toplumun 8/10 gibi büyük bir kısmında yankı bulmuş, uygulana gelmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu, ilk cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve ikinci cumhurbaşkanımız İsmet İNÖNÜ’den sonra her alanda yapılan devrimlerin genleri reforma açılmış; iyi olanın daha da iyileştirilmesi, eksiklerin tamamlanması, ihtiyaç için yeniliklerin doğrulması, uygulanabilir olmayanların kaldırılması bağlamında iş başını üniversiteler yapmış lakin 60 ve 80 darbeleri üniversiteleri alt üst etmiştir. Emperyalizmin silah zoruyla girememesi emperyalist güçleri durdurmamış; eğitimi, özgür düşünceyi ve sanatı bitirtmek ikinci seçenekleri olmuştur.-Üretmemek, bilgi, teknolojiden uzak kalmak eğitimi bilimsellikten uzaklaştırmak, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamak da emperyalizme hizmet etmektir ne yazık ki bu olgu hala ülkemizde devam etmektedir-. Sosyolojik bakımdan en iyi örneği seksenli yıllarda ne için mücadele ettiğini bilmeyen ama canları uğruna savaşan Sağ-Sol yapılanmalarındaki örgütlerde ve militanlarında görmek mümkündür. Aslında bu yapılanma ve insan tipleri 2019 un bir sonbaharında evrimleşmiş olarak devam etmektedir desem fazla mı ileri gitmiş olurum?

Aynı şeye farklı pencerelerden bakan, yalnız kendi düşüncesinin doğru olduğunu savunan eleştiriye tahammülü olmayan, yeni ufuklara açılmayan, araştırmayan bir toplum yapımız yok mu sizce?

Birkaç farklı kalıpta standartlaşan, kalıp dışına çıkanın defolu damgası yediği toplumdan ve yetiştiği ortamdan soyutlanan bir robotlaştırma sistemi içerisinde yaşadığımız aşikâr. Bu robotlaştırmanın mimarları da ne yazık ki aile yapımız, içerisinde bulunduğumuz sosyal çevre, inançlarımız ve kendimiziz! Yaşça olgunluğa erişmekte olan üniversiteli öğrencileriz, artık bize öğretilen endoktrine edilen ile hesaplaşmış olmamız gerekiyor. Kaçımız bu hesaplaşmayı yapabildik ya da yapma gayreti içerisindeyiz? ‘’Gençler ve sorunları’’ başlığı ile ülke gündeminde en üst sıralardayız. Hepimiz gündelik hayatta en az bir kez siyasi bir konuşmada bulunuyoruz, siyasi ideolojik görüşlere sahibiz. Belki güncel siyasette çok iyiyiz. Peki siyasetin tanımını yapabilir miyiz?

Toplum ve ailemiz tarafından bize endoktrine edilen bilgilerin üzerine neler ekledik/neler çıkardık, dünyaya nasıl bakıyoruz?

Uludağ Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu olarak gelecekte söz sahibi olmak amacı içerisindeyiz. Üyelerimiz yahut Atatürk’ün çizgisinde yürüdüğünü iddia eden üniversiteli biz gençlerden kaçımız bize bugüne kadar öğretilen-politik olarak- bilgileri, değer yargılarını, siyasi tavır ve tutumları eleştirerek doğruluğuna karar verdik? Peki ya duvarlara astığımız, kitaplıklarımızdan eksik etmediğimiz, vücutlarımıza kazıttığımız, bağıra bağıra okuduğumuz ülkemizin ana sembolleri hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Yıllar yılı süregelen gelişememe sorunumuz genlerimizin önemli detaylarını bilmeyişimizden, emperyalist sistemin dayattığı, bize ailelerimiz ve sosyal çevremiz vasıtasıyla geçen istilacı bir politik endoktrinasyon sistemi olabilir mi? Sorunun tek çözümü var: Özgürce düşünmek!

Kaynakça:

1-BEŞİKÇİ İsmail
2-Wikipedia- wikipedia.org/wiki/Endoktrinasyon
3-SARIBAY Ali Yaşar ve ÖĞÜN Süleyman Seyfi, Politikbilim (Bursa: Sentez Yayıncılık,2013) 19-22