UNUTMA BİZİ

Mert Can YILDIZ

Şunu söyleyerek konuya girecek olursam eğer hiç de haksız sayılmam diye düşünüyorum. Bugün gazetecilik ülkemizde yapılan en onurlu meslek olma yolunda diğer meslekleri bir adım arkada bırakır hale geldi. Her ülke de olduğu gibi bizim ülkemizde de haber alma özgürlüğü(!) var, yani ortaya çıkmasına müdahale edilmediği sürece tabii ki. Herkes de kalem oynatabiliyor günümüzde, içeriği ne olursa olsun bir şeyler yazılabiliyor artık ama bu yazılan çizilenlerin halka ne ölçüde katkı verdiği de gerçekten tartışılır. Bu katkı konusunda da çok güzelde bir örnek verebilirim mesela, evimizin yakının da bulunan bir süpermarkette ki gazetelere sürekli göz atıyorum acaba olaylar nasıl yorumlanıyor diye, bütün samimiyetimle söylüyorum, Takvim gazetesinde emekliye zam, promosyon vs. gibi haberleri kaç kez gördüm hatırlamıyorum artık. Böyle bir gazetecilik anlayışının topluma katkısı olabilir mi Allah aşkına? Neden yapıyorlar diye merak edeniniz varsa cevabını bu işe ömrünü adamış birinin sözüyle verelim; Kalem kavgası değil, düzen kavgasıdır bu.

Yukarıda da bahsettim ya çok onurlu bir iş insanları bilgilendirip doğruya yönlendirmek, araştırıp bir şeyleri toplumu sağlıklı bir şekilde yönlendirmek. Bu işi temsil eden çok da muazzam bir kavram da var, araştırmacı gazetecilik deniyor ve şöyle de tanımlanıyor: Araştırmacı gazetecilik, 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış, güç odaklarının bilinmesini istemedikleri, ancak bilinmesinde kamu yararı bulunan olguları sistematik bir araştırma ile ve belgeleriyle ortaya çıkarıp kamuya sunmayı uğraş edinen bir gazetecilik pratiğidir. 1 Bu pratik amacına uygun kullanılırsa eğer toplumlar başlarına gelecek olan birtakım sıkıntıları bertaraf edebilme seçeneğine sahip olur. Bundan 28 yıl önce bir 24 Ocak sabahı biz de bu yukarıda konuştuğumuz niteliklere sahip bir gazeteciye bir suikast sonucu veda ediyorduk. Takvimler 24 Ocak 1993 gününü işaret ettiğinde araştırmacı gazeteci- yazar Uğur Mumcu evinin önünde aracına koyulan bombanın patlamasıyla aramızdan ayrılmak zorunda kaldı.

Mumcu cinayeti hala faili meçhul, nasıl öldü niye öldü gibi konuları fazla irdelemeyeceğim ama irdelemek isteyenler için Düşünüm Dergisinin internet sayfasında içerik mevcut.2 Biz yine araştırmacı gazetecilik üzerinden devam edelim, ne deniyor mesela tanımda, güç odaklarının bilinmesini istemedikleri. Evren döneminde Avrupa’da görev yapan diyanet görevlerinin maaşlarını S. Arabistan kökenli Rabıta adlı bir örgütün ödediğinin ortaya çıkarılmasından daha büyük bir örnek var mıdır? Yine Süleyman Demirel’in yeğeninin yaptığı mobilya yolsuzluğunun ortaya çıkarılması, hadi onu da geçiyorum 1965-73 arası ülkemize sokulan silah ve mermiler. 1968 sonrası başlayan sağ sol çatışmaları onun yanı sıra gelen silahlı eylemler. Bunların hepsini tüm çıplaklığı ile halkla paylaştı Mumcu, sorumluları göreve davet etti. Bunlarla beraber, gazeteciliğinin yanına bir de halkın aydınlığa çıkaracağını düşündüğü yeni fikirleriyle insanlara o fikri buhranda ferah alanlar açmak istemesi daha bunun gibi binlerce örneği var Uğur Mumcu’nun. Kemalist devrimin ödünsüz savunucusu, kalpaksız Kuvayı-ı Milliyeci olduğu konularını tartışmaya dahi açmıyorum çünkü o verdiği mücadele ile bugün bizlerin onu sözde örnek olarak yaptığı işleri karşılaştıracak olursak insan içine çıkacak yüzümüz olmaz. Bugün hala ülkemizin çözmeye uğraş verdiği PKK sorunu hakkında en vurucu çalışma onun değil mi? Yarım kalan Kürt Dosyası kitabı Mumcu’nun, eğer başarabilirse MİT-PKK ilişkisini belgelere dökebilecekti ama birileri istemedi. Dönemin MİT müsteşarı Teoman Koman Mumcu’nun da bulunduğu bir toplantıda terörün önümüzdeki günlerde sansasyonel eylemlere başlayabileceğini, kamuoyunda bilinen isimlere yönelebileceğini belirtiyor ve ekliyordu. 3Hatta aranızdan birileri hedef olabilir, öldürülebilir diyordu. Birilerinin olacaklardan haberi vardı ama olmasın da istemiyorlardı.

Toplumda ki her kesimin problemlerine samimiyetle eğiliyordu Mumcu özellikle emekçinin hakkını savunurken çok arzulu ve coşkulu biri oluyordu. Hatta bu konuda düşünsel bir çizgi bile edinmişti. “Pazarlık” başlıklı yazısında kendi düşünsel çizgisini en gür sesle şöyle ortaya koyuyordu: “Emeği ile yaşayanların devlet yönetiminde söz sahibi olacakları bir düzeni savunuyorum. Kurtuluş Savaşı’mızın antiemperyalist bilincinden kaynaklanan Kemalist Devrimi ve emekçi halkımızın nasırlı elleriyle kuracağı bağımsız Türk sosyalizmini savunuyorum, var mı bir diyeceğiniz?” Dedik ya yukarıda her kesimin problemlerine samimiyetle eğiliyordu onun Kemalist olma anlayışı bunu gerektiriyordu, çünkü Mumcu’ya göre: Kemalistler gözleri varsa gören, kulakları sağır değilse duyan, elleri kesik değilse uzanan insanlardır.4 Ne güzel tanımlamış değil mi? O da biliyordu şüphesiz görmemiz, duymamız, el uzatmamız gereken yerlerde hep birkaç adım geride kaldığımızı. Uğur Mumcunun ölümünün üzerinden 28 yıl geçti. Uğruna canını hiçe sayarak savunduğu değerleri çok hızlı ve sistemli bir şekilde ortadan kaldırmak için hummalı bir çalışma yapılıyor ve bizler de sadece ölüm yıl dönümlerinde, milli bayramlarda slogan atarak gazı alınan tatlı su savunucuları olduk. Düzeni nasıl değiştiririz bilemiyorum, herkes bu konuda aşırı (!) deneyimli ve bilgi sahibi olduğundan dolayı insan fikirleri hırpalansın istemiyor açıkçası ama bu demek değil ki bu mücadeleden geri adım atalım, atamayız da zaten. Borcu olan insanlarız biz düşünüp öldürülenlere, öldüğü için unutulanlara… 28 yıl önce bugün, hem kendisini hem mücadelesini, özlemle arıyorum. Işıklar içinde uyu.

1 İrvan , “Araştırmacı Gazetecilik: Kavramsal Bir Değerlendirme”, Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi Etkileşim, sayı. 2, ss. 70-94, Eki. 2018
2 https://dusunumdergisi.com/wp-content/uploads/2020/02/Dusunum_Sayi_17_Subat_Mart.pdf
3 Orhan Tüleylioğlu, Neden Öldürüldüler, C.III, 4.b, Umag Vakfı Yayınları, 2018, s.417
4 Taylan Özbay, Uğur Mumcu Kemalizm ve Sosyalizm, 1.b, Telgrafhane Yayınları, Ankara, s.195

Mert Can YILDIZ